23 Ekim 2011 Pazar

TC KAĞIT PARA KOLEKSİYONLARINDA ÖZEL PARALAR (Yazar: R.Mert ERDUMLU)


TC Kağıt Para koleksiyonlarında, çeşit fazla, harf seçenekleri de bir hayli çok, ancak yine de yetinmeyeceğim diyorsanız, özel paralardan bahsetmek istiyorum bu kez de…

Nedir bu özel paralar? Özel para diye bir öğemiz yok aslında, ancak ben ortak bir başlık altında toplamak gayesiyle, özel paralar yakıştırmasını uygun gördüm. Radarlar, tekrarlı numaralar, varyeteler, 01-90’lar, ilk 1000 paraları, farklı filigranlar özel paralar olarak kastettiğim paralardır.

Radar diye tabir edilen paralar, kelimenin kendisinden de anlaşılması gereken bir şifreye sahiptir. RADAR kelimesi, nasıl baştan ve sondan aynı okunuyorsa, bir paranın seri numarasının da baştan ve sondan aynı şekilde okunması o paranın ismini RADAR yapmaktadır. Örneğin, A54 444445 seri numaralı para, baştan ve sondan aynı numaralar ile okunmaktadır, dolayısıyla radar diye tabir edilen paralar grubunda yer alabilir. Hemen bir başka örnek ile farklı bir başlığa geçeceğim. A11 111111 seri numaralı para da radara bir örnektir. Ancak, esasen tekrarlı numara (repeated numbers) şeklinde tabir edilen başlık altında toplanan bir özelliğe sahiptir. İkinci verdiğim örnekteki seri numarasında herhangi bir paranın değeri, gerçek değerinin 20-25 misline kadar alıcı bulabiliyor. Örneğin, 50 TL’den işlem gören C23 415662 seri numaralı çil kondüsyonlu 20.000.000 TL’nin seri numarası C11 111111 olsa yaklaşık 1500 TL’ye alıcı bulabiliyor. Şayet elinize bu ve buna benzer numaralar geçerse, değerlendirmeniz gerektiğini umarım fark etmişinizdir.


Varyeteler konusu biraz daha çeşitlilik arz eden bir konu… Örneklerle açıklarsam daha rahat anlaşılacağını düşünüyorum. A43 434343 bir varyete örneğidir. Diğer yandan, B58 596061 de bir varyete örneğidir. Ancak, ikinci örneğimdeki seri numarasının bir diğer ismi de, merdivendir. Rakamlar, 58-59-60-61 şeklinde birer artarak gittiğinden dolayı böyle bir yakıştırma uygun görülmüş. Varyete için farklı örneklerimiz de var tabii ki: C11 112211, D58 111158, F45 111154 gibi…

01-90’lar da ilginç koleksiyonlar için vazgeçilmez hale geldi. Özellikle 7. ve 8. Emisyon paraların koleksiyonlarında gözlemlenmekte olan 01-90 bağımlılığı, bir paranın her harfinin 01 ve 90 seri numarası ile başlayan örneklerinden birer adet temin edilmesi ile mümkün olabiliyor. Örneğin, A01 ve A90, B01 ve B90, C01 ve C90 gibi o harfin hem 01 numaralısını, hem de 90 numaralısını koleksiyonunuza koyduğunuz takdirde, 01-90 konusunda bir eksiğiniz kalmıyor. Ancak, konu içinde yine önemli detaylar var. Örneğin, bir para 90 numaraya kadar değil de, o harf için 76 numaraya kadar basılmış olsun. Yani, K01 ve K76 o paranın tüm basılmış seri numaraları olsun… O vakit, 1 adet K01 ve 1 adet de K76 koyarak o parayı eksiksiz olarak koleksiyonumuza katmış oluyoruz. Buna benzer çok az örnek olduğu için genel 01-90 zevkimizden de ödün vermemiş oluyoruz.

İlk 1000 paraları da ilginçlik açısından en ön sırada koşmak isteyenler için bir vazgeçilmez. Açıkçası, beni de oldukça cezbediyor. A01 000105, B01 000513, C01 000222 gibi paralar ilk 1000 paralarına örnektir. Görüldüğü gibi, özellikleri basit: 01 ile başlayacak ve tüm numarası ilk 1000 rakam içinde yer alacak. Bunun daha da ileri düzeydeki deliliği ise, ilk 100 paralarını (A01 000088, C01 000002) temin etmek oluyor, inanın çok daha keyif verici…

Filigran farklılıkları ise özellikle 7. ve 8. emisyonda ağırlıklı olarak görülen, filigran bölgesindeki Atatürk resminin kataloglarda ayrıntılı şekilde film resimlerinin verildiği gibi majör farklılıklara sahip olduğunda ortaya çıkan bir durumdur. Hemen örneğe geçecek olursak, 1.000.000 TL P34 seri numaralı parada 2 tip filigran mevcuttur. Her iki tipinin de koleksiyonda yer alması gerekmektedir. P34 takım diye anılır. Aynı şekilde, 5 YTL D58 takım, 10.000.000 F73 takım gibi örnekler vardır. Eksiksiz bir koleksiyon için bu takımların tam olarak koleksiyonlarda yer alması şarttır. Kimi paralarda ise filigran yoktur. Gözlemlenmiş örnekleri arasında en meşhur olanları 7.emisyon 5000 TL A serisinin filigransız örneği ile 20 YTL F37 serisinin filigransız tipidir. Her iki örnekteki para da oldukça değerlidir. Misal olarak, 5000 TL A serisi para, çil durumda ise, normalde 150 TL civarında alıcı bulabiliyorken, filigransız örneği 4000-5000 TL’ye kadar alıcı bulmuştur. Aynı şekilde 20 YTL F37 seri numaralı paranın filigransız tipi de çok nadir gözükmektedir. Değeri için ne söylesek az kalabilir. Değeri tamamiyle arz-talep orantısı ile belirlenmelidir.

Görüldüğü gibi, TC Kağıt Para koleksiyonu başlı başına büyük bir yatırım, çok büyük bir sermaye ve çok farklı bilgi ve deneyim gerektiren teknik bir konudur. Kesinlikle, kendi başınıza karar verip başlamanız sizi oldukça büyük zarara uğratabilir. Mutlak suretle bilir kişi desteği, ekspertiz yardımı gerekmektedir.


R.Mert ERDUMLU

17 Ekim 2011 Pazartesi

Nümismatik


Nümismatik, sikke ve madalyonların tarihi ve tanımıyla uğraşan; Tarih biliminin alt kolu olan bilim dalının adıdır. Sikke anlamına gelen Grekçe "nomisma"(Kurallara uygun, geçerli olan anlamına gelir.) ile Latince "numisma" kelimelerinden türemiştir. Sikkecilik olarak da adlandırılır.Para ve paranın tarihi ile ilgili araştırmalar yapan bir bilim dalıdır. Bu bilim dalında uzman kişilere "Nümismat" adı verilir.Para koleksiyonculuğu da çoğu kez Nümismatik olarak adlandırılır.


Nümismatik, incelediği nesnelerin zamanla bozulmaması sayesinde sikke ve madalyalarda kullanılan alaşımları ve bunların ağırlıklarını, paraların yeryüzünde dağılımı ve yayılım alanlarını ortaya koyarak; coğrafyanın, tarihinin, dinler ve gelenekler tarihinin, sanat tarihinin ve çeşitli devirlerdeki ticaret sistemlerini inceleyen ekonomi tarihinin başlıca yardımcısı olmuştur.

  • Para koleksiyonculuğu anlamında da kullanılır.

Para koleksiyonculuğunun başlangıcı Romalılar'a dek ulaşır. Dünyaca ünlü Sezar, Pompeius ilk para koleksiyoncularındandır. Türkiye'de ise para kolleksiyonculuğu ancak 20. yüzyılın başlarında müzeciler tarafından başlatılmıştır. Türkiye'de de "Türk Nümismatik Derneği" adı ile kurulmuş olan dernek, tüm nümizmat ve para koleksiyoncularını bünyesinde barındırmaya çalışmaktadır.
İkinci anlamıyla nümizmatik alanı içine giren konular kısaca, madeni ve kâğıt paralar, madalyalar, nişanlar, hatıra madalyonları ve jetonlar gibi ana dallara ayrılır.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Nümismatik

EFEMERA / EPHEMERA


Efemera (İngilizceEphemera), gündelik yaşama ait ”ıvır zıvır” olarak nitelendirilebilecek kısa ömürlü küçük ve geçici belgeleri ifade eden bir tanımlamadır. Efemera koleksiyonu yapanlara da "efemerist" veya "efemera koleksiyoneri" denir.


Kelime Eski Yunanca kökenlidir ve "bir günden fazla dayanmayan" anlamına gelen "ephemeron" un çoğul şeklidir. (epi=bir, hemera=gün anlamına gelir). Geçmişte su sineği (Mayıs böceği) gibi kısa ömürlü böcek ve bitkileri tanımlamakta kullanılmıştır. Günümüzde ise biriktirilmek amacı ile üretilmemiş kısa ömürlü ve başlangıçta fazla değer taşımayan, ancak sonradan bazı koleksiyoncular tarafından koleksiyon malzemesi haline getirilmiş "ıvır zıvır" ürünlerin genel adıdır. Bu ürünler genellikle basılı materyalleri kapsar.

Bu efemera ürünlerinin arasında okul diplomaları, karneler, otobüs sinema biletleri, piyango biletleri, spor toto kuponları, gazete nüshaları, tanıtım broşürleri, mektuplar, kartvizitler, lokanta menüleri, tapu senetleri, noter senetleri, banka dekontları, çikolata ve sakızlardan çıkan kartlar, sigara kâğıtları, posterler, pasaportlar, fotoğraflar, kartpostallar, düğün davetiyeleri gibi gündelik hayatın ayrıntılarını belgeleyen materyaller sayılabilir.

Bugün özel koleksiyoncular dışında büyük ulusal kütüphaneler ve müzeler de tarihin belli bir alanına ışık tutabilecek efemera koleksiyonları barındırmaktadırlar.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Efemera

Türk Lirası


Türk Lirası (türk. türk lirası, ISO-Code TRY) Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin para birimidir. 2008 yılı sonuna kadar bu birim Yeni Türk Lirası olarak adlandırılmıştır. Bu birim 1 Ocak 2005 tarihinde bir Milyon eski Türk Lirası’nın Yeni Türk Lirası’na dönüştüğü para birimi reformuyla ortaya çıkmıştır. Bu para biriminin Avro ile karşılaştırıldığında şimdiye dek en düşük değeri 19. Mart 2009 tarihinde 2,3047 TRY/EUR olarak görülmüştür (2010 tarihi itibariyle kur 2,050 ile 2,100 arasında seyretmektedir).
Birinci Seri (E1)
29. Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. 30. Aralık 1925 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi 701 (Mevcut Evrak-ı Nakdiyenin Yenileriyle İstibdaline Dair Kanun) sayılı kanunla ilk Türk banknotlarının basılmasına karar vermiştir. Bunun için her bankanın bir temsilcisinin görevlendirildiği bir komisyon kurulmuştur. Dönemin Maliye Bakanı Abdülhalik Renda komisyonun başkanlığını yapmıştır. Komisyon yeni banknotların değeri ve görünüşü üzerine çalışmalar yapmış ve dokuz ay sonra 1 Lira, 5 Lira, 10 Lira, 50 Lira, 100 Lira, 500 Lira ve 1000 Lira değerlerinde yedi banknotun basılmasına karar vermiştir. İlk seri (E1) Thomas De La Rue adında İngiliz bir işletme tarafından basılmış ve 5 Aralık 1927 tarihinde kullanıma girmiştir. 4 Aralık 1927 tarihinde o zamana kadar kullanılan Osmanlı banknotları artık kullanıma sokulmamış ve bu banknotlar 4 Eylül 1928 tarihinde değerini tamamen kaybetmiştir.
İkinci Seri (E2)
İlk seri, alfabe reformundan (1Kasım 1928) önce basıldığı için yeni banknotlar artık Latin harfleriyle basılmaktadır. İlk seri banknotların üzerinde değerler, hem Fransızca hem de Osmanlıca basılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi 11 Haziran 1930 tarihinde 1715 sayılı kanunla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kurulmasına karar vermiştir. 3 Ekim 1931 tarihinde Merkez Bankası görevine başlamıştır. 1930’lu yılların sonuna doğru özel darphane kuruluşu için çalışmalara başlanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve bunun sebep olduğu ekonomik kriz, darphanenin kurulmasına ilişkin bu ilk girişimi engellemiştir. İkinci seri banknotlar 50 Kuruş, 1 Lira, 2½ Lira, 5 Lira, 10 Lira, 50 Lira, 100 Lira, 500 Lira ve 1000 Lira’lık birimlerden oluşmaktadır. 50 Kuruş banknotlar Almanya’da, diğer banknotlar da İngiltere’de basılmıştır. Bu banknotlar 1938 ve 1944 yılları arasında tedavüle girmiştir.
İkinci seri banknotlar üzerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün yanı sıra İsmet İnönü de resmedilmiştir.
Üçüncü Seri (E3)
Üçüncü seride Atatürk’ün portresi yerine İsmet İnönü’nün portresi resmedilmiştir. Bu banknotlar 1942 ve 1947 yılları arasında tedavüle girmiştir. Birimleri 2½ Lira, 10 Lira, 50 Lira, 100 Lira, 500 Lira ve 1000 Lira’dır. Bu seri Almanya’da, İngiltere’de ve ABD’de basılmıştır.
Dördüncü Seri (E4)
Dördüncü seri 10 Lira ve 100 Lira banknotlardan oluşmaktadır. Bu banknotlar ABD’de basılmış ve 1947 ile 1948 yılları arasında tedavüle girmiştir. Bu banknotların da üzerinde sadece İsmet İnönü’nün portresi görülmektedir.
Beşinci Seri (E5)
Beşinci seri 1951 ve 1971 yılları arasında tedavüle girmiştir (Birimleri: 2½ Lira, 5 Lira, 10 Lira, 50 Lira, 100 Lira, 500 Lira ve 1000 Lira). İnönü’nün portresinin yerini Mustafa Kemal’in portresi almıştır. Bu banknotlar İngiltere’de basılmıştır. Daha sonra 1958 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nde de basılmıştır. İlki başarısızlıkla sonuçlanan darphane kurma girişimlerine 1951 yılında yeniden başlandı ve böylece 1958 yılında ilk banknotların basımı Türkiye Cumhuriyeti’nde yapıldı. İlk basılan banknotlar 100 Lira kâğıt paralardır.
Altıncı Seri (E6)
Altıncı seri banknotlar 1966 ve 1983 yılları arasında tedavüle girmiştir (Birimleri: 5 Lira, 10 Lira, 20 Lira, 50 Lira, 100 Lira, 500 Lira ve 1000 Lira). Tüm banknotlar Türkiye Cumhuriyeti’nde basılmıştır.
Yedinci Seri (E7)
Yedinci seri banknotlar 1979 yılından itibaren tedavüle girmiştir (Birimleri: 10 Lira, 100 Lira, 500 Lira, 1.000 Lira, 5.000 Lira, 10.000 Lira, 20.000 Lira, 50.000 Lira, 100.000 Lira, 250.000 Lira, 500.000 Lira, 1.000.000 Lira, 5.000.000 Lira, 10.000.000 Lira ve 20.000.000 Lira). Tüm banknotlar Türkiye Cumhuriyeti’nde basılmıştır. Yedinci seri, 1 Ocak 2006 yılında tedavülden kaldırılmıştır ve 2016 yılına kadar değerini kaybedecektir.
Sekizinci Seri (E8)
Sekizinci seri 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren tedavüle girmiştir (Birimleri: 1 Lira, 5 Lira, 10 Lira, 20 Lira, 50 Lira ve 100 Lira). 2005 yılındaki par birimi reformundan sonra basılan ilk seridir. Tüm banknotlar Türkiye Cumhuriyeti’nde basılmıştır.
Dokuzuncu Seri (E9)
Dokuzuncu seri banknotlar 1 Ocak 2009 tarihinde tedavüle girmiştir (Birimleri: 5 Lira, 10 Lira, 20 Lira, 50 Lira, 100 Lira ve 200 Lira). Bu seri en güncel ve en yeni banknot serisidir.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Banknot

BANKNOTLARDA GUVENLIK


Banknotları imal edenler, paraları kopyalamaya ve sahteciliğe karşı mümkün olduğunca güvenli yapmaya çalışmışlardır. Sahtekârlar her seferinde banknotları kopyalamayı ve piyasaya çıkarmayı denemişlerdir. Modern banknotların, taklidi zorlaştıran ve gerçek banknotların kontrol edilebilmesini sağlayan kademeli olarak düzenlenmiş güvenlik işaretleri bulunmaktadır.

İlk güvenlik kademesi, banknotun herhangi bir alet kullanmaksızın bakıldığında ya da dokunulduğunda tanınabilmesini sağlayan özelliktedir. Ayrıca bir alt katman, su işareti, damga-baskısı, şeffaf tabaka, gömülü güvenlik katmanları, gözle görülebilen baskı rengi (gözle görülür değişken mürekkep) ve renkli fotokopi materyalleri ile üretilemeyen hologram da vardır. 1988/1989 yıllarında 5000 Avusturya şilin banknotu ile banknot, basım tarihinde ilk kez, bir kâğıt para üzerinde ince kâğıt (Kinegramm) kullanılmıştır. Bu durum gözle görülebilen işaretlerin kullanımı yönünde ayar değişimine sebep olmuştur, çünkü dünya çapında bu yöntem kullanılmaya başlanmıştır (örn. Avro).

İkinci güvenlik katmanı, kopyalanması zor olan, ama bazı basit materyallerle saptanabilen bir yöntemden oluşmaktadır. Bunun yanında mikro yazı (bir büyüteçle saptanabilen) ve ışıltılı veya fosforlu bir desen de bulunmaktadır.

Para ayırma makinesiyle yapılan makineli incelemeler için ya da para yatırma aracı için (örn. para havale otomatları) ayrıca görünmeyen güvenlik katmanları vardır. Bunlar alt katmanın (Kâğıt ya da Polimer) ya da baskı renklerinin bir parçası olarak temin edilebilirler. Bunlara, güvenlik katmanının ya da baskı renklerinin fiziksel olarak ölçülebilen özellikleri de dâhildir. En yüksek güvenlik katmanı, bileşimi ve saptama ölçütleri sadece üreticiler ve merkez bankaları tarafından bilinen materyallerin kullanıldığı banknotlardadır. İsviçre Frankı dünyada güvenlik seviyesi en yüksek olan banknottur.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Banknot

BANKNOTLARDA KULLANILAN MATERYAL


Banknotlar genellikle kâğıttan yapılır -bazen ham maddeden- ve birçok ülkede hala kâğıt şeklinde basılır; fakat farklı maddeler de kullanılabilir (Örn; Sentetik madde, polimer). Avro banknotların kâğıtları saf pamuktan yapılmaktadır. Polimer banknotlar Avrupa’da Romanya’da tedavüle çıkmıştır. Ayrıca Kuzey İrlanda’da Northern Bankası’nda da çıkarılmaktadır. Polimer banknotlara Avrupa dışında tropik ve subtropik ülkelerde rastlanabilir: Avustralya, Bangladeş, Brezilya, Brunei, Şile, Birleşik Çin Cumhuriyeti, Endonezya, Kuveyt, Malezya, Meksika, Nepal, Yeni Zelanda, Papua Yeni Gine, Sambia, Samoa, Singapur, Salomonen, Sri Lanka, Tayvan, Tayland ve Vietnam.

Polimerden yapılan banknotların avantajı dayanıklı olmasıdır. Üretiminde kâğıt banknotlara göre daha masraflıdır ve bazı durumlarda hâlihazırdaki banknotlar tarafından işlenememektedir. Sıcaklık bu banknotlara zarar verebilir ve kuru bir hal aldıkları için bu banknotlar kolayca yırtılabilir ve çabuk eskiyebilir.
Banknotların ve güvenlik kâğıtlarının daha önceki imalatçılarından biri, Gmund am Tegernsee’de ve Königstein (Saksonya İsviçresi)’da üretim yerleri olan, Giesecke & Devrien’in şubesi olan Louisenthal kâğıt fabrikasıdır.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Banknot

BANKNOT ve PARANIN TARIHI


Banknotun Tarihi 


Ticaretin ve mali işlemlerin öneminin artmasıyla sikkelere duyulan ihtiyaç gitgide artmıştır. Sahtecilikten duyulan endişe sebebiyle sikkeler istenilen kadar yüksek bir nominal değere sahip olamamıştır. Büyük miktardaki paralarda çok sayıda ihtiyaç duyulan sikkeler oldukça kullanışsızdı. Bu yüzden kullanışlı bir ödeme aracının ne kadar gerekli olduğu meydana çıkmıştır. Hem bu gereklilik hem de yönetimin finansal problemleri nedeniyle, günümüzde yerini elektronik cari hesap, bankamatik ve kredi kartlarının aldığı, yeni ödeme şekli olan kâğıt paralar hazırlanmıştır.


Paranın Tarihi

Tahıl,meyve,sebze,tavuk,midye,gümüş,inek ve altın vb. gibi geçerli mallar, takas aracı olarak kullanılarak para işlevi kazanmışlardır. Para sınırlı; fakat yeterli miktarda mevcut olan ve genel takas ve ödeme aracı olarak kullanıma giren dayanıklı doğal gereçler olarak ortaya çıkmıştır (mal şeklindeki para). Bunlar bazen doğal araç gereçler, bazen de takılardan (ziynet para) oluşmaktaydı ya da çiftlik hayvanları gibi genel olarak kullanılan yararlı mallardı. Ortaçağda özellikle metal, gümüş çubuğu, takılar ve değerli sikkelerin ödeme aracı olarak kullanıldığı Slav ve İskandinav doğu denizi bölgelerinde ağırlık ve tartma üzerine kurulu ekonomi anlayışı söz konusuydu. Burada metal, özellikle de gümüş çubuklar, takı malzemeleri ve yabancı sikkeler ödeme aracı olarak belirleyici nitelikteydi. Ayrıca sikkelerde ağırlık tek başına, çift yönlü tartma yöntemiyle alıcıyı satıcıyı belirlemekteydi (Görmer 2006, 165).


Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Banknot

Banknot Nedir?

Banknot; taşıyana üzerinde yazan miktarın ödenmesinin, çıkaran kuruluş tarafından garanti edildiği, faiz İngilizce'deki bank ve note yani banka ve not kavramlarının birleşiminden gelir. Banknotun, altın, gümüş, döviz gibi menkul kıymetlerden teşekkül eden bir karşılığı bulunmayabilir. Eskiyen para tedavülden çekilerek imha edilir. Kağıt paraların eskime süreleri Türkiye'de 36 ay, ABD'de 18, Almanya'da 55, İngiltere'de ise 10 yıldır. taşımayan yasal ödeme aracıdır.

Banknot, 17. yüzyıldan başlamak üzere bilhassa tarihte I. Dünya Savaşına kadar geniş bir tatbik sahası bulmuştur. Emtia (mal), arazi gibi servet unsurlarının karşılık olarak kullanıldığı görülmüşse de, altın ve gümüş gibi kıymetli madenler, en ziyade kullanım sahası bulan karşılıklar olmuştur. Banknotlar, bankalar tarafından ihrac edilebildiği gibi devlet tarafından da çıkartıldığı görülmüştür. Banknotlar, yüzde yüz bir karşılık gösterilerek ihraç edilirse, bu kâğıttan paraya temsili kâğıttan para adı verilmektedir (altın ve gümüş sertifikaları). Kısmi bir karşılığı olan kâğıttan paraya ise itimada dayanan kâğıttan para veya banknot denilmektedir. Banknotlar itibar görmeleri için döviz ve/veya kıymetli madenlere dayalı çıkartılarak hayatlarına başlamış olsalarda gönümüzde bunlar için tutulması gereken bir zorunluluk bulunmamakta ve dolayısıyla büyük kısmı itibari olarak basılmaktadır.

Banknot, para birimi yasasından sonra yetkili bankalar tarafından tedavüle çıkarılmış, tutarı para değeri birimlerinin ortalaması üzerinden belirlenen kâğıt paradır. Banknot bir ödeme aracıdır. Para birimi yasasından sonra tedavüle çıkan banknotların bedelini ödeme yükümlülüğü olmadığı için, bu para birimi mal ya da hizmet takasına ilişkin herhangi bir kanuna bağlı değildir. Banknotlar bu yüzden talep hakkı sağlamaz. Aksine tedavüle çıkaran merkez bankasına karşı bir güvene dayanan yasal bir değer ortaya koyar. Ayrıca karşılık olarak borç durumdaki şahıs veya kuruluşlar, talepleri banknotlarla karşılama (ödeme) hakkına sahiptirler. Buna karşın hisse senediyle (değerli kâğıt) borç silme (kapama/ödeme) hakkı bulunmamaktadır.

Banknotlar kâğıt olma özelliklerinden dolayı halk dilinde kâğıt para olarak da tanımlanırlar. Banknotlar, sikkelerin yanında nakit para olarak sayılır.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Banknot

Milli Piyango Bileti Koleksiyonu






















16 Ekim 2011 Pazar

TUĞRA

Hükümdar işareti anlamındadır. 3 tuğ ve imzadan oluşan bu işaret hem hükümdar için ayrıca düzenlenirdi. Genelde paranın bir yüzüne basılırdı. Bugün dilimizde kullandığımız yazı-tura ifadeside paranın bir yüzünün yazı diğer yüzünün tuğra olmasından kaynaklanır. 

TASHİH-İ SİKKE

1840 tarihinde paranın ayarına ve ağırlığına son şekli veren sikke düzenlemesi ile paraya getirilen standard şekli veren kanunname. Fermanla ilan olunan bu standartlar, Osmanlının sonuna kadar bozulmadan devam etmiş, Cumhuriyetimizde de bastırılan altın paralarda bu sistem aynı kalıplar revize edilerek sürdürülmüştür.

MECİDİYE

Adını, Sultan Abdülmecid’den alan bu gümüş para devam eden padişahlarca da ayarı ve ağırlığı bozulmadan bastırılmış ve Cumhuriyetimizin ilk yıllarına kadar tedavülde kalmıştır. Altının beşte biri kıymetinde 20 kuruşluktur.

Gresham Kanunu

Osmanlı'da tedavüldeki paralar ağırlıklarına göre değil adetlerine göre hesaplanırdı. Bunla tedavüldeki aynı tip paraların maden ağırlığının kimseye ilave kazanç getirmesi engelleniyordu.Aksi halinde herkes elindeki ağır paralarını aynı kıymetde işlem görecek ancak maden olarak daha az kıymetde paralarla değiştirmek üzere darphaneye götürürdü ki buna da Gresham Kanunu denir.

Dirhem Nedir?


Okkanın dörtyüzde birine tekabül eden ölçü birimidir. Osmanlı ekonomik hayatında aşağıdaki tabirlerle kullanılırdı:
  • ”dirhem-i ceyyid” bozuk-karışık olmayan dirhem,gümüş para,
  • “dirhem-i halis”,saf gümüşten ibaret olup başka bir maden ile karışık olmayan dirhem,
  • “dirhem-i örfi” onaltı kırattan  ibaret dirhem,
  • “dirhem-i rayic” gerek ceyyid  gerek züyuf olsun  halk arasında alınıp verilen dirhem,
  • “dirhem-i şer’i” ondört kırattan ibaret dirhem (zekatta, mehirde, diyette,nisab-ı sirkatde muteber  olan da bu dirhemdir)...
Dirhem,daha çok Doğu Anadolu,Güneydoğu Anadolu ve Arapça konuşulan Osmanlı topraklarında kullanılırdı. Araplara da İran’dan geçen bu para birimi, Osmanlı devleti tarafından ticari hayatın devamlılığının bozulmaması adına  fethedilen bu topraklarda aynı tipde darbedilerek kullanılmaya devam etmiştir.

Buçuktepe Vakası

1446 senesinde Edirne şehrimizde, Fatih Sultan Mehmet'in ilk saltanatının bitmesinin, asıl sebebi olan ilk yeniçeri ayaklanmasına tarihçilerimizin verdiği isimdir. İlk kez para ayarının düşürülmesi olayından rahatsız olan yeniçeriler isyan ederler ve yevmiyelerine yarım akçe zam yapılarak hadise yatıştırırlır. Asker, bu olaydan sonra, Fatih Sultan Mehmet'e güvenmez ve II.Murad yeniden tahta geçer. Buçuktepe denilen yer ise hakikaten vardır, Edirne şehrimiz sınırları içerisinde yer alan, Edirne Mezarlığı bölgesi, Buçuktepe olarak adlandırılır. 

PARA DEĞERİ - Literatür Bilgisi

Para değeri yasal bir ödeme aracının (para birimi) nominal ya da itibari değeri anlamına gelmektedir ve böylece mal ve para takasında devlet bankası tarafından saptanan kendi değerini tanımlamaktadır. Bu şekilde paranın alım gücüyle eşdeğer tutulan piyasa değeri arasındaki ayrım yapılmış olur. Özellikle Gümüş külçeler (metal) ya da sikkeler gibi koleksiyon nesnelerinin nümismatikçiler ya da yatırımcılar için değerli olmalarının nedeni yalnızca metallerinin yüksek değerde olması değildir. Mal değeri genellikle bu nesnelerin yasal ödeme aracı olarak itibari değerlerini de artırmaktadır.

Cumhuriyet Dönemi Madeni Paralarımız ile ilgili Temel Bilgiler (Yazar: R.Mert ERDUMLU)

Cumhuriyetimizin ilk madeni parası 1924 senesinde tedavüle sürülen 5 ve 10 Kuruşlar ile 100 Para'dır. Dikkat etmek gerekir ki, harf inkilabının gerçekleştiği 1928 senesinden önceki bir zaman diliminden söz etmekteyiz. Dolayısıyla, ilk madeni paralarımızdaki yazı ve rakamlar Arap harfleri ile basılmıştır.

İlk madeni paralarımız 3 adet 5,10 Kuruş ve 100 Para olarak basılıp, piyasaya sürüldükten 1 yıl sonra da 25 Kuruşlar basılmıştır. Nikel maddesinden üretilen 25 Kuruşlara Nümismatik dünya "Manda Gözü" ismiyle de atıfta bulunmaktadır.

Harf inkilabını takiben, Latin alfabesi kullanılarak basılan ilk paramız, 1934 tarihli 100 Kuruş'tur. 830 ayar gümüşten imal edilmiştir. Baskı adedi 718.000'dir. Dizaynı en çok beğenilen madeni paralarımızın başında yer alır. Bu paranın üzerinde yer alan Atatürk portresi özel olarak tasarlanmıştır. Tasarım, ünlü gravürcü MedKaley'e aittir. Londra darphanesinin gravürcüsü olan MedKaley'in tasarımı, Türk Madeni Para Koleksiyonları için çok farklı ve çok özel bir parayı bizlere kazandırmıştır.

İlk delikli paralarımız ise 1947 senesinde basılmıştır. 1 Kuruş'luk nominallerden oluşan bu ilk delikli para deneyiminde, tercih edilen metal pirinçtir. Ardından 1948 senesinde 1/2 Kuruşlar basılmıştır. 1/2 Kuruş çok az adette basılmıştır ve dolayısıyla, günümüzde T.C.Madeni Para Koleksiyonları'nın en nadir parçalarından bir tanesidir.

Bir farklı dizayn da, 1938 senesinde basılmaya başlanan ve 1944 senesine kadar basılmış, tırtıklı 1 Kuruşlardır. Malzemesi nikel ve bakır karışımıdır. Paranın çok ilginç bir tasarımı vardır. Kenarı, 12 dilimlidir.

1940-42 arasında kullanılan 10 Para ise, Cumhuriyet tarihimizde kullanılan madeni paralar arasında özel bir yere sahiptir. Nadirliği yoktur, bolca çıkar.

1 ve 5 Kuruşları 1977 senesine kadar kullanan Türkiye Cumhuriyeti, 25 Kuruşu 1979 senesine, 50 Kuruşu 1980 senesine kadar kullanmıştır. 2 1/2 Lira da, madeni paralarımız arasında kullanılan bir değerdir ve ilk olarak 1960 senesinde basılmıştır. İlk 5 Lira ise 1974 senesinde basılmıştır.

Cumhuriyetimizin 75. yılında basılmış en büyük madeni para küpürü 50.000 TL idi, 2004 senesinde 250.000 TL ile tanışan Türkiye Cumhuriyeti 2005'ten bu yana hepimizin bildiği kuruşlara geri dönmüştür.

R.Mert ERDUMLU (Ekim, 2011 - Cumhuriyet Dönemi Madeni Paralarımız ile ilgili Temel Bilgiler)

Cumhuriyet Dönemine Ait İlk Madeni Paralar - R.Mert ERDUMLU

Cumhuriyet dönemine ait ilk madeni para, 1924 senesinde tedavüle sürülen 5 ve 10 Kuruşluklar ile 100 Para'dır. Harf devrimi o dönemde daha yapılmadığı için yazı ve rakamlar Arap harfleriyle basılmıştır. Bunları takiben, 1 yıl sonra çıkarılan ve nikel madeninden üretilmiş olan 25 Kuruşlar tedavül etti. Nümismat terimi olarak, 25 Kuruşlar "Manda Gözü" olarak da anılır.

Latin harfleriyle basılmış ilk madeni paramız ise, 1934 senesinde tedavüle sürülen ve 830 ayar gümüş olan 100 Kuruş'tur. 718.000 adet basılan bu paralar çok beğenildi. Üzerinde yer alan Atatürk portresi Londra darphanesinin ünlü gravürcüsü MedKaley tarafından yapılmıştır. Fakat çok kısa bir süre içinde sahteleri bastırıldı. O yıllarda para çok değerli olduğundan bir liranın dahi sahtesi bastırılıyordu. Bunun üzerine bu para kaldırılarak başka kalıplara basım yoluna gidildi.
Cumhuriyet döneminin ortası delik ilk madeni parası 1947 yılında piyasaya çıkarıldı. Pirinçten yapılan bu paralar bir kuruş değerindeydi. Bunu daha sonra 1948 yılında çıkarılan ortası delik 20 paralar izledi. Bazı kaynaklarda belirtildiğine göre bu paradan (20 para) sadece 150 adet basılmış sonradan basımından vazgeçilmiştir. Bu özelliği nedeniyle bugün en çok aranan paralar sıralamasında yer aldığı belirtilen paralar arasında olduğu söylenmektedir.
Cumhuriyet döneminin kenarları tırtıklı tek parası 1938 yılında çıkarılan madeni bir kuruşluklardır. Nikel ve bakır karışımından yapılan bu paraların kenarları 12 dilimlidir. Osmanlı döneminde ve cumhuriyetin ilk yıllarında kullanılan on paraların ömrü, 1942 yılında son buldu. Alınan bir kararla bu paraların basımı durduruldu. Bunu 20 paralar izledi. Bir ve beş kuruşlar 1977 yılına kadar hala piyasadaydı. 25 kuruşlar 1979’da, 50 kuruşlar ise 1980’de tarihe karıştı. Cumhuriyet tarihinin 2,5 lira değerindeki ilk madeni parası 1960 yılında, 5 liralığı ise 1974 yılında çıkarıldı. Cumhuriyetin 75. yılında ise en büyük madeni para 50.000 lira oldu. 2004 yılında 250.000 lira olan madeni paralara 2005 yılından bugüne kuruşlar hâkim oldu.

DARPHANE

Darphane

9. yüzyıldan sonra Ortadoğu ve Anadolu'ya yerleşerek farklı devlet ve beylikler kuran Türkler, bu beyliklerin bazı kasabalarında demir para basımı yapmışlar ve para basılan bu mahallelere de "Darphane" adı vermişlerdir. 15. yüzyılın sonunda altın sultanini piyasaya çıkarılana kadar, Osmanlı sikkeleri yalnızca gümüş akçe ve bakır mangır idi. Akçe ya da akça temel para birimiydi. İlk akçeler Bursa, Edirne ve Marmara bölgelerinde üretildi ve basım yerleri belirtilmedi. Diğer Türkmen beyliklerinin sikkeleriyle birlikte piyasaya sürüldüler. Osmanlılar 15. yüzyılda Selçuklular ve İlhanlılardan esinlenerek, önemli ticaret merkezlerinde ve madenlerde çok sayıda darphane kurdular. Bu şekilde Osmanlının topraklarının yanı sıra akçenin tedavül alanı da genişlemiş oldu. 14'üncü yüzyıl sonlarında ve 15. yüzyıl başlarında akçe artık Bizans topraklarında ve Konstantinopolis'in içinde de kullanılmaktaydı. 15. yüzyılın son çeyreğinde, II. Mehmed'in 30 yıllık hükümdarlığı sırasında da 15 ayrı darphanede akçe basımı yapılıyordu. Darphanelerin üretim düzeyi kişilerin darphaneye getirdikleri veya devletin sağladığı değerli maden miktarına göre değişiyordu. Bu yüzden üretim düzeyleri büyük değişiklikler göstermekteydi. Ayrıca, bir padişah tahta çıktıktan sonra, devlet piyasadaki eski sikkelerin darphanelere getirilmesini ve yeni padişahın ismini taşıyan sikkelerle değiştirilmesini talep ediyordu. Bu işleme tecdid-i sikke (sikkelerin yenilenmesi) deniliyordu. Sayılarının çok olmasına rağmen merkezi devlet, darphaneleri yakından denetliyordu. Büyük kent merkezlerindeki darphaneler, genel olarak emanet sistemiyle devlet tarafından işletilmekte ve birer devlet memuru olan eminler tarafından yönetilmekteydi. Sahib-i ayar adı verilen bir görevli de teknik işlerden ve sikkelerin ayar ve ağırlıklarının devletin koyduğu standartlara uygunluğunun kontrolünden sorumluydu. Darphanelerin işleyişleri ve hesap defterleri devlet tarafından görevlendirilmiş yerel kadılar aracılığıyla da denetlemekteydi. Osmanlı darphanelerinde altın, gümüş ve bakır sikkelerin üretiminde kullanılan teknoloji, 17. yüzyıl sonuna kadar oldukça basitti. Isıtılmış bir parça metal iki kalıp arasına yerleştiriliyor ve yukarıdaki kalıba bir çekiçle vuruluyordu. Bu yöntemle alt ve üst kalıplar üzerindeki desenler sikkenin her iki tarafına da işlenmiş oluyordu. Kalıpların üretimi, boş metal parçalarının (pulların) veya alaşımlarının hazırlanması, çekiçle yapılan vuruşlar ve ortaya çıkan malın kalitesinin denetlenmesi, bu pulların ağırlıklarının ölçülmesi beceri gerektirmekteydi. Sahib-i ayarın denetimi altında çok sayıda usta zanaatkâr ve işçi önceden belirlenmiş görevleri yerine getirmekteydi. İstanbul'da gümüş ve bakır sikke üretiminde çalışanlar birkaç yüz kişiydi, diğer büyük darphanelerde bu sayı yüzü aşmaktaydı. Orta büyüklükteki darphanelerde çalışanların sayıları da 50'yi buluyor hatta geçebiliyordu. Taşradaki küçük darphaneler, uzmanlık gerektiren işler için sık sık büyük darphanelerden yardım almaktaydılar.
Geniş bir coğrafyada sayılamayacak kadar çok merkezde para darp eden Osmanlı Devletinin bugüne kadar ele geçen nümismatik materyallerden tespit edilen ve sayısı 40'ı bulan para darp merkezlerinin başında Bursa, Edirne, Amasya, Erzurum, Konya, İzmir, Serez, Sofya, Şam, Bağdat, Tiflis, Mısır, Tunus ve Cezayir gelir.
İstanbul'un fethinden sonra hızla genişleyen imparatorluğun para ihtiyacını karşılamak amacıyla halihazırdaki darphanelere ek olarak çeşitli mahallerde geçici yeni darphaneler kurulmuştur. Aynı şehirde Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt Camii civarında yaptırılan Darphane, Türk Darphanesi'nin kuruluşunun başlangıcı niteliğindedir. İlk kuruluşun kesin tarihini tespit eden bir belge yoktur bu yüzden Fatih'in burada kendi adına bastırdığı ilk Türk altının tarihi olan 1467 yılı Türk Darphanesinin ilk kuruluş tarihi olarak kabul edilebilir.
Darphanenin ikinci kuruluşu, Sultan Üçüncü Ahmet zamandadır. 1723 yılında Simkeşhane'den Topkapı Sarayı sahası içinde bugüne kadar işgal ettiği binalara taşınıp faaliyete geçirilen darphane, 1832 yılında yeni atölyelerin inşa ve ilavesiyle genişletilmiş ve ayrıca darphane bahçesinde Hünkar dairesi yapılmıştır.
İstanbul'daki bu darphane, devletin ana darphanesi olma özelliğini devam ettirmiştir. 1843 yılında diğer darphanelerin faaliyetine son verilmiş ve bu tarihten sonra yalnız İstanbul'daki darphanede para basılmaya devam edilmiştir. 8 Temmuz 1967 tarihinde kurulan Darphane'nin üçüncü kuruluş projeleri ile ilgili hazırlık çalışmaları, 1953 yılında başlamıştır. Sonraki yıllarda madeni paraya olan taleplerin daha da yükselebileceği düşüncesi, yeni bir binanın inşaası ve yeni makinelerin satın alınması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle 1961 yılı ortalarında inşaasına başlanan yeni darphane binası, yeni makinelerin alınmasıyla 1967 yılında hizmete girmiştir.
1845 yılından itibaren Darphane, "evrak-sahihe"ye damga vurmak amacıyla kurulan Matbaa Müdürlüğü ile 1933 yılında birleştirilmiştir.
2996 sayılı Maliye Vekâleti Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun çerçevesinde Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, 1983 yılına kadar Maliye Bakanlığı'nın ana hizmet birimi olarak hizmet vermiştir.
Paranın bir diğer türü olarak kredi parası ortaya çıkmıştır. Kredi parası, malların ve hizmetlerin ödemesini yapmak için borçludan bir talepte bulunulmaktadır. Günümüzde ticarethaneler ve merkez bankaları tarafından imal edilen para krediye dayalı paradır ve bankalara karşı bir yükümlülüğü de içinde barındırır.
20. yüzyılın başına kadar birçok ülkede para değerini, kullanılan para birimi birliğinde değerli metal, altın ya da gümüşün belirlenmiş miktarının değeri olarak tanımlayan para birimi standartları vardı. Bunlar genellikle Kurant sikkelerin basımı ve kullanımı ile bağlantılıydı. Diğer ödeme araçları talep olması durumunda dönemin ihraççıları tarafından, değerli metal miktarı takas yapılan ödeme aracının nominal değerine eşit olan Kurant sikkeleri ile değiştirilirdi.
Birçok ülkede ilk olarak gümüş standartları vardı. Fiyatlar gümüş miktarıyla belirlenen para birimi birliğine göre verilirdi. Gündelik alışverişlerde hem gümüş kurant sikkeler hem de ayrıştırıcı sikkeler kullanılmıştır. Bu dönemde tedavülde olan altın sikkelerin, menkul kıymetler borsasının envanterinde okunabilen gümüş kurant para sürümü de vardı. Altın sikkeler ülke içinde “yüksek değerdeki” malların karşılığında ödenmesinde “özel para” fonksiyonuna sahipti ve yabancı ticaret ortaklarının ödemelerinde ticaret sikkesi olarak da iş görmüştür.
Birçok sanayi ülkesi 19. yüzyılda altın standardına dönüş yapmıştır. Almanya’da banknotların teminatı kısmen altın, kısmen de en fazla 3 ay vadesi olan ticari senet yoluyla sağlanmıştır. Alman İmparatorluk Bankası, imparatorluk güvenceli banknotları ve ayrıştırıcı sikkelere talep üzerine ana kasasındaki para birimi sikkeleri ile değiştirmiştir. Özel Alman bankaları tedavüle çıkardıkları banknotların talep edilmesi üzerine sıkıntı durumunda bastıkları paralarla altın sikkeleri değiştirmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı öncesinde seyreden para istikrarlı birimi durumları nedeniyle Almanya’da gündelik para akışında altın, kâğıt, ayrıştırıcı sikke ve banka parası arasında herhangi bir kur farkı bulunmuyordu. Bu dönemde devam eden istikrarlı döviz kuruyla altın standardı olan ülkeler arasında basılmıştır.
20. yüzyılın başında çok sayıda ülke para birimi standardından vazgeçmiştir. Böyle bir standart yerine, merkez bankalarının, ücret seviyesinde bir istikrarı garantileyen para politikasıyla ilgili önlemler alınmıştır.

OSMANLI'DA PARA (AKÇE) / Literatür

Akçe, Osmanlı Devletinin ilk zamanlarından itibaren bastırılan ve kullanılan gümüş para birimine verilen addır. İlk Osmanlı sikkesi gümüşten imal edildiği için Ak (beyaz, temiz, parlak) para manasında akçe denildi. İlk zamanlar “gümüş para” manasında kullanılan akçe on beşinci yüzyıldan sonra Osmanlı parası karşılığı olarak kullanıldı. Osmanlı para birimi olan “Akçe-i Osman” adıyla kullanıldığı gibi, padişahların zamanlarına göre değişik isimler aldı. Akçe, Osmanlılara mahsus olup, paranın Selçuklu ve diğer İslam devletlerinin paralarıyla ilgisi yoktur. İlk akçe doksan ayar gümüşten olup, altı kırat 1,154 gram ağırlığındaydı. Zamanla ayarı düşük ve değişik ağırlıkta akçeler de basıldı. Özel olarak bir yüzünde “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah” ibaresiyle bu ibarenin dört tarafında Peygamber efendimizin dört halifesinin ismi, diğer yüzünde de parayı bastıran padişahın ismi, basılış yeri, tarihî ve Osmanlıların mensubu oldukları Kayı boyunun damgası bulunmaktaydı. On beşinci yüzyıldan itibaren para manasında kullanılan Akçe’ye; “Lala Yürgûç Akçesi”, “Avariz Akçesi”, “Geçer Akçe”, “Kalp Akçe” gibi çeşitli adlar verildi. Ayrıca değer düşüşü neticesinde; “Zilyûf Akçe”, “Kirpik Akçe”, “Kızıl Akçe”, “Çil Akçe” adlarını da aldı. “Çürük Akçe” deyimi ile kullanılan para ise bakır sikkeyi ifade etmektedir.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında Selçuklular veya diğer devletler tarafından bastırılan çeşitli paralar kullanılırdı. İlk Osmanlı sikkesini Osman Gazi bastırdı. Bu gümüş para, 15 mm. çapında ve 0,68 gr. ağırlığındadır. Basıldığı yer ve tarihi belli olmayan bu paranın ön yüzünde “Darebe Osman bin Ertuğrul” ibaresi bulunuyordu. En eski Osmanlı Akçe’si, ikinci Osmanlı padişahı Orhan Gazi tarafından bastırılmıştır. Orhan Gazi devrine ait en eski akçe 1327 (H.727) tarihînde Bursa’da bastırıldı. Bu Osmanlı Akçe’sinin bir tarafında “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah” ibaresi yer alır. İbarenin etrafında; Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali’nin (r.anh) isimleri vardır. Arka yüzdeyse, Orhan bin Osman ve basıldığı yeri gösteren Bursa ismi, altında ise Orhan Gazi’nin beyliğe geçişinin üçüncü senesini işaret eden siyakat rakamı ile üç sayısı ve kenarlarında da paranın basıldığı yıl 727 ile Osmanlıların mensubu oldukları Kayı boyunun damgası vardır.
Orhan Bey zamanında, tarihsiz ve üzerindeki yazılar geometrik motiflerden oluşan bir çerçeve içine alınmış İlhanlı paralarına benzer paralar da basılmıştır. Çerçevesiz olup üzerinde, “Orhan halledallahü mülkehû” ibaresi yazılı akçeler daha sadedir. Basıldığı yer ve tarih belli olmayan bu akçeler Orhan Gazi’nin beyliğin idaresini ele aldığı ilk senelere ait olmalıdır. Orhan Gazi’den sonra Sultan Murâd Hüdâvendigâr zamanında gümüş akçeler bastırıldığı gibi, üzerlerinde basılış yeri bulunmayan pul, fels ve mangır özelliğinde bakır paralar da basılmıştır.
Yıldırım Bâyezîd zamanında basılan gümüş ve bakır paralar üzerinde darb yeri yoksa da, tarih bulunmaktaydı. Basılan bu gümüş paraların ayarı % 90 idi. Bu padişah zamanında devletin altın parası bulunmadığı için, Venediklilerin altın dukası kullanılıyordu. Bir Venedik dükası, kırk akçe değerindeydi.
Fetret devrinde Musa Çelebi, Edirne’de kendi adına para bastırmıştır. Yıldırım Bâyezîd’in büyük oğlu Süleyman Çelebi de kendi adına bastırdığı paranın üzerine tuğra koydurmuştur.
Çelebi Mehmed Han zamanında Amasya, Ayaslug (Selçuk), Bursa, Edirne ve Serez şehirlerinde basılmış akçeler vardı. Timur Han’ın Osmanlılar üzerinde hâkimiyet kurmasından sonra, Çelebi Mehmed Han 1404 (H.806)’da Bursa’da bastırdığı paralara kendi adıyla birlikte Timur Han’ın da adını bastırmış ve hâkimiyetini tanımıştır. Vezin ve ayar yönünden diğer Osmanlı paralarıyla aynı olan bu paranın bir yüzünde “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah, Duribe Bursa 806″, diğer yüzünde ise; “Demûr (Timur) Han Gürgân, Muhammed ibni Bâyezîd Han halledallahü mülkehû” yazılıydı. On sene sonra Osmanlı birliğini yeniden kurup, istiklâlini kazanınca paralardan Tîmûr Han’ın ismini kaldırıldı. Çelebi Mehmed’in zamanına kadar Osmanlı paralarına hiçbir lakap ve unvan yazılmadığı hâlde o, ilk defa “Sultan” ve “Han” unvanlarını kullanmıştır. Bastırdığı akçelerin üzerine “Sultân ibni Sultân Muhammed ibni Bâyezîd Han” ibaresini yazdırmıştır. Ayrıca “Halledallahü mülkehû” ibaresini kaldırıp, son Osmanlı paralarına kadar devam eden “Azze nasruhû” ibaresini koydurdu.
II. Murâd Han zamanında da Edirne, Bursa, Ayaslug, Bolu, Engüriye (Ankara), Karahisar, Serez, Tire ve Amasya şehirlerinde akçe bastırıldı. Bursa’da bastırılan ve mangır adı verilen paranın üzerinde II. Murâd Han’ın isminin altında Osmanlıların Kayı boyundan geldiğini gösteren bir damga bulunmaktadır. Bu damga sadece Bursa ve Edirne’de basılan paralar üzerinde görülmektedir.
19. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nde çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi madeni para sistemi uygulanıyordu. Sistemde altın ve gümüş ihtiyacını gidermek için genelde bakırdan yapılmış paralar kullanılıyordu. Kâğıt paranın kullanımı batılı ülkelerde olduğu gibi 19. yüzyılda başlamaktadır. Genelde altın ve gümüş kullanıldığı için her iki madenin mümkün olduğunca savaşta kullanılması ve eşya olarak kullanılmamasını öngörüyordu. Bu yüzden ülkeye değerli maden girişi destekleniyor, çıkışı da yasaklanıyordu. Şahısların ellerinde ve sarayda bulunan altın ve gümüş eşyalar darphanelerde para basımında kullanılıyordu. Ulaşımın yetersiz ve riskli olması nedeniyle bazı bölgelerde darphane açılması gerekmişti. Dolayısıyla darphaneler başta İstanbul olmak üzere ülkenin önemli yerlerine yapılmıştı. Bir darphane açılmadan önce bölgede maden bulunup bulunmadığına ve bölgenin ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığına bakılırdı. Bazı darphaneler sadece belirli bir parayı basardı. Mesela 16. yüzyılda Urfa'da faaliyet gösteren darphane yalnızca bakır para basardı. Darphaneler genelde emanet yöntemi ile emin adı verilen görevli kişiler tarafından idare ediliyordu. Darphanelere para basımı için getirilen altın ve gümüş maden ve eşya üzerinden darp hakkı diye nitelendirilen bir kesinti darphaneyi işleten kişinin gelirini oluşturuyordu. Altın ve gümüşü cari paraya çevirmek isteyen kişiler darphanede serbestçe para bastırabilirlerdi. Serbest darp hakkı darphane gelirlerinin sürekliliğini sağlıyordu. Paranın ayarından sahib-i ayar sorumlu idi. Kalb para basan sahibi ayar ağır cezaya çarptırılıyordu. Osmanlı devleti değerli maden hareketlerinin yaşandığı bir coğrafyada bulunuyordu. Gresham kanunu geçerliydi ve kötü para iyi parayı kovuyordu. Doğuda altın ve gümüş fiyatlarının yüksek olması sürekli olarak İran ve Hindistan'a kaçışa neden oluyordu. Alınan önlemlere rağmen altın ve gümüş kaçakçılığının engellenemiyordu. Ülkenin siyasi sınırları içerisinde de hareketlenme vardı. Mısır'da basılan altın paraların İstanbul'da basılan altın paralarla aynı ayarda olmayışı nedeniyle İstanbul'da altın para piyasadan çekilerek yerine Mısır altınları çıkarımaktaydı. Önlem olarak Mısır'da İstanbul ayarında altın para basılması isteniyordu.
16. yüzyılda Amerika ve Güney Afrika’da kıymetli maden yataklarının keşfedilmesinin ardından Avrupa ülkelerinde kıymetli maden hacmindeki artış ve gümüşün altın karşısında değer kaybetmesi yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı’yı etkisi altına alacak ve Osmanlı yöneticilerini yeni arayışlar içine girmesine neden olacaktır. Dıştan gelen bu baskıyla birlikte artan nüfus oranında iç güvensizliğin de etkisiyle üretimde artış olmamıştır. Fiyat artışları, artan bürokratik harcamalar gibi bir kısım olumsuz gelişmeler ve yüzyılın sonunda yaşanan Avusturya ve İran savaşları sebebiyle de artan savaş harcamaları birbiri arkasını izleyen değer düşüşlerine sebep olmuştur. 16. yüzyılın en önemli para operasyonu olarak görülen ve daha sonra da devam edecek ayarlamaların başlangıcı olan 1584 yılı düzenlemesine göre 100 dirhem gümüşten kesilen akçenin miktarı 450 den 800'e, 1600 yılında yapılan bir ayarlama ile de 950'ye çıkarılmıştır. Osmanlı paralarının değer kaybetmesi sadece bu yüzyılın ikinci yarısında görülen bir durum değildir. Fakat bu zamana kadar paradaki değer kaybı uzun zamandır oldukça az oranda gerçekleşmişti. Yapılan hesaplamalara göre 1326 yılından 1740 yılına kadarki 414 yıllık sürede yıllık ortalama değer kaybı %0.24’dür. Osmanlı’da Osman Gazi’den Fatih'e kadar sadece gümüş paralar basılmıştır. Altın para olarak da Venedik dükası (filori, filorin) kullanılıyordu. Fatih 1479 yılında Sultani adlı ilk Osmanlı altın parasını basmıştır. Yalnızca iki değerli madenden yapılan bir para sistemi işliyordu. Bu yüzden altın ve gümüş fiyatları değiştikçe tedavülde bulunan sikkelerin fiyatları ya da kur farkları da değişiyordu. 1688 yılında ise para arzındaki yetersizlikten dolayı mankur basılmış, 1 mankurun 1 akçe üzerinden sonsuz ibra hakkı tanınması kalpazanlık faaliyetlerini hızlandırmış ve piyasaları alt üst etmiştir. Bu yüzden 1691 yılında mankur tedavülden kaldırılmıştır.
Ülke içinde muhtelif yabancı altın ve gümüş paralar yerli paralar ile birlikte piyasaya sürülüyordu. 17. yüzyılda osmani, şahi, pare, mangır, peniz, sikke-i hasene/şerifi adlı yerli paraların yanında sümün, zolata, babka, rub, yaldız/filori/efrenci, engürüs, esedi ve riyal adında yabancı paralar da piyasaya çıkarılıyordu.
Osmanlı Devleti’nde para bir finansman aracı olarak kullanılıyordu. Darphanelerde kıymetli madenlerden ve eski sikkelerden para basılarak hem para arzı artırılıyor hem de darb hakkı adıyla alınan para darphanelere gelir sağlıyordu. Tahta yeni çıkan padişah eski paraları tedavülden kaldırarak kendi adını vererek yeni bastırıyordu. Elinde eski para olan kişiler paralarını darphaneye getirerek yenisiyle değiştiriyorlardı. Ayrıca paranın ayarında oynama yapılarak sikkeler küçültülüyor, aradaki değer kaybı devlet tarafından bir finansman yöntemi olarak kabul ediliyordu. Tağşiş işlemi bütçe açıklarını kapatmak amacıyla devletin ek para basması anlamına da geliyordu. Çünkü yapılan yeni düzenleme ile hem tedavüle çıkarılacak para miktarı artıyor hem de devletin kullanabileceği yeni bir fon oluşuyordu. 1775 yılında pay ve gelir ortaklığı senetleri anlamına gelen esham uygulaması başlatılmıştır. Bu uygulama temsili paraya geçişin ilk habercisi olarak kabul edilir. Senetlerin vergiye tabi tutulmak üzere piyasaya çıkarılması serbestti. İlk kâğıt para 1840 yılında piyasaya çıkarılmıştır. Piyasaya sürülen banknotların değeri hızla kaybolur. Esnaf ve köylü halk demir para kullanmayı tercih eder. Kaime denilen kâğıt para ile madeni para arasında fiyat farkı oluşur. Osmanlı para biriminin dış paralar karşısında değeri düşer.
Kaime denemesi 1862 yılında son bulur. Sultan Abdulhamid dönemine gelinceye kadar kaime basımı yapılmaz. Osmanlı-Rus savaşının finansmanı dolayısıyla ikinci defa 1876-7'de kaime basılarak piyasaya sürülür. Bu kaimeler de kısa bir süre sonra piyasadan kaldırılır. Kâğıt para basma yetkisi kendisine devredilen Osmanlı Bankası I. Dünya Savaşı'na kadar sınırlı miktarda kâğıt para basar. 1915 yılında kaime üçünçü kez basılır. Bu kaimeler temsili para niteliğindedir. Çünkü altın karşılığı vardır ve ne zaman tedavülden kaldırılacağı bellidir. Ülkede istikrarlı bir para sistemi oluşturmak için 1844 yılında çıkarılan Kararnameye göre temel para birimleri olarak kuruş, 20 kuruş değerinde gümüş mecidiye ve 100 kuruş değerinde altın lira kabul edilir. Osmanlı parası ile yabancı paraların kur değerlerinde ise uzun bir dönem değişiklik gözlenmemektedir. Mesela bu tarihten I. Dünya Savaşı'na kadar İngiliz sterlini ile Osmanlı parası arasındaki değer eşitliği 1 İngiliz sterlininin 110 Osmanlı kuruşuna denk geldiği bir seviyede kalmıştır.
1873 yılından itibaren gümüşün dünya piyasalarında değer kaybetmeye başlaması Osmanlı Devleti'nde 1/16 altın-gümüş değer eşitliğini geçersiz kılar. Devletin gelirlerinin gümüş para, giderlerinin altın para üzerinden yapılması hazine kayıplarına yol açar. Bu yüzden mecidiye basımına son verilir. 1881 yılında para birimi olarak Osmanlı altın lirası kabul edilir. Ancak gümüş fiyatlarının düşüklüğü sebebiyle tedavüldeki gümüş paralar gerçek değerinin altında işleme tabi tutulur. 20 kuruş değerindeki mecidiyeler hazinece 19 kuruştan işleme tabi tutulur. Sarraflarda ise daha düşük düzeyden işlem görür. 20. yüzyılda kuruşun Osmanlı lirasına oranla üç değişik değeri ortaya çıkar.
Diğer taraftan değişik para birimlerinde çekilen darlık nedeniyle ufak paralar altın lira ve mecidiyeye oranlarından farklı oranlarda işlem görüyordu. Piyasaya yeterince ufaklık sürülememesi ve mahalli bazı darlıkların yaşanması da ufaklıkların değerini yükseltiyordu. Ticaret erbabı daima müşterilerine büyük para veriyor, halk ise alış veriş yapabilmek için elindeki parayı belli bir komisyonla sarraflara bozdurmak zorunda kalıyordu. İktisadi faaliyetlere, yöreye ve mevsimlere göre de ufaklık ihtiyacı değişiklik gösteriyordu. Mesela Bursa'da yumurta ticareti bu tür paraların değerini yükseltiyordu. Hazinenin bir araştırmasına göre ülkenin değişik bölgelerinde altın ve gümüşün 88 çeşit raici bulunuyordu. Yörelere göre de halkın rağbet ettikleri paralar değişiklik gösteriyordu. Yabancı paralar da ülke içerisinde serbestçe kullanılıyordu. Para sisteminin karmaşıklığı sebebiyle sarraflık kurumu iyice yaygınlaşmıştı.
Para düzenini sağlamak amacıyla 1909 yılında kurulan komisyonun önerisi doğrultusunda 1916 yılında Tevhid-i Meskûkât Kanunu çıkarılır, 1 lira = 100 kuruş değer eşitliği benimsenir ve değer ölçüsü altın, para birimi kuruş kabul edilir. Ülkenin değişik yörelerindeki farklı para raiçleri kaldırlır. Ancak çıkarılan yasanın başarısı sınırlı kalır. Çünkü savaşla birlikte artan giderleri karşılamak için piyasaya sürülen kâğıt paralar madeni ve ufaklık paraların piyasadan çekilmesine sebep olur. 5 ve 20 kuruşluk olarak basılan kâğıt paralar da ufaklık sorununu çözmez. Aynı fonksiyonu görmesi için kısa bir süre sonra 1 ve 2,5 kuruşluk kâğıt ve aynı işlevi görecek 5 ve 10 paralık posta pulları çıkarılır. Bu durumda madeni paradan tamamen ayrılınmış kâğıt para sistemine geçilmiş olur. Cumhuriyet idaresi aynı sistemi devam ettirir.

15 Ekim 2011 Cumartesi

BANKNOTES from TURKIYE / TURKISH REPUBLIC BANKNOTES




1.EMİSYON, 1 TL, ÇİL, Mert ERDUMLU Koleksiyonu



8.EMİSYON, 100 YTL, B SERİSİ, ÇİL, Mert ERDUMLU Koleksiyonu


8.EMİSYON, 100 YTL, A SERİSİ, ÇİL, Mert ERDUMLU Koleksiyonu


8.EMİSYON, 50 YTL, A SERİSİ, ÇİL, Mert ERDUMLU Koleksiyonu


8.EMİSYON, 50 YTL, B SERİSİ, ÇİL, Mert ERDUMLU Koleksiyonu


8.EMİSYON, 50 YTL, C SERİSİ, ÇİL, Mert ERDUMLU Koleksiyonu


8.EMİSYON, 50 YTL, D SERİSİ, ÇİL, Mert ERDUMLU Koleksiyonu


5.EMİSYON, 3.TERTİP 10 TL, ÇİL, Mert ERDUMLU Koleksiyonu


5.EMİSYON, 2.TERTİP 50 TL, ÇİL ALTI, Mert ERDUMLU Koleksiyonu


3.EMİSYON, 100 TL, ÇİL, Mert ERDUMLU Koleksiyonu


5.EMİSYON, 6.TERTİP 10 TL, SERİ TAKİPLİ, ÇİL, Mert ERDUMLU Koleksiyonu



5.EMİSYON, 3.TERTİP 50 TL, ÇİL ALTI, Mert ERDUMLU Koleksiyonu